Friday, March 26, 2010

Şaşkın Kızıma Veda


Cuma ilk defa Sundace kampa gittiğinde daha bir yaşında bile yoktu. Etiler'in arka sokaklarında sokak köpeği anasından doğup beş aylık hayatının tamamını Levent'de bir apartmanın beşinci katında geçiren köpeğim -hepimiz gibi- oraya gidince cennete düşmüşe döndü. On gün boyunca kırlarda, plajlarda koştu, çimenlerde yuvarlandı, denize patilerini soktu çıktı, kedilerle ve diğer köpeklerle tanıştı, dengeye geldi. İstanbul'da canımı çıkaran azgınlığından eser kalmadı.

Levent'e döndüğümüz gece su bile içmeden evin eskiden hiç gitmediği uzak bir köşesine yollandı. Oraya simit gibi, sırtı bize dönük yattı, sabaha kadar da yerinden kalkmadı. Onu kamptan geri getirdiğim için bana küstü sandım. Oysa Cuma sadece üzgündü. Köpekler küsmeyi bilmez ki. Deniz kıyısındaki o kamptaki bir sonraki tatilimizin sonunda Cuma'yı bir daha İstanbul'a getirmedim. O gündür bugündür ben yersiz yurtsuz dolaşırken, köpeğim kök saldı, kampın Cuma'sı oldu, orada prensler gibi beslendi, bakıldı, bakılıyor.

Bir yaz gecesi hep beraber yemek yiyorduk. Kampta kalan genç çocuklardan birisi boynuna sarılı gevşek bir ipten tutarak çekelediği bir yavru köpek ile restorana girdi, bizim masaya yaklaştı. Süleyman'a "kampa aitmiş, köydekiler öyle söylediler, biz de getirdik" dedi. Masadan bir kahkaha koptu. Çocuk neye güldüğümüzü anlamadı, bozulup gitti. Köylülerin numarası idi başı boş yavru köpekleri kampa postalamak.

Biz masadakiler Süleyman'a ısrar ettik, ne olur kalsın, ah bak ne şeker, ah bak ne şaşkın diye diye sevdik yeni yavruyu.

Şaşkın kampta kaldı. Cuma'yı kendine aşık etti, eş etti. Dizi dizi kısa kuyruklu bebekleri oldu. Kısırlaştırıldıktan sonra bile Cuma'nın yanına dişi köpek yaklaştırmadı, canı pahasına bütün kumalar ile dövüştü. Cuma gizli kapaklı ilişkiler yaşasa da Şaşkın'dan başka dişi köpekle meydanlara çıkmadı. Plaja, tepelere, Faselis'e yürüyen kampçıların peşine ikisi beraber takılıp yol gösterdiler. Birisi tehlike sezip ayaklanırsa, diğeri saniye vakit kaybetmeden aynı yöne doğru koşmaya başladı. Kışın sobanın başında birlikte uyuyup, gün doğumunda yoga yapan benim matımın üzerinde göğüslerini birbirine vurdura vurdura birlikte güneşi selamladılar.

Dün sabah Şaşkın'ı kampın hemen dışında ölü bulmuşlar. Yaban domuzlarını avlarken atılan kurşunlardan biri saplanmış göğsüne. Köylüler keçilerini korumak için kasten vurmuş da olabilirmiş. Kaza veya kasten... içimdeki acının şiddetini değiştirmiyor atılan kurşunun arkasındaki niyet. Ölüm sevdiğim hangi canlının başına gelirse gelsin elbet canımı yakıyor. Fakat neden bilmiyorum hayvanların başına gelenler içimi bir başka paramparça ediyor.

Ölüm acısı gençken insanı pek hazırsızlık yakalıyor. Huzur içinde yatsın diyoruz ama köpekler ölünce nereye giderler ki orada huzur bulsunlar? Acımla başetmek için elimde hiçbir inaç aracı yok. Dünden beri cayır cayır yanan içimin gözlerimden akmasına engel olamıyorum

Biraz evvel Cuma'yı sormak için kampı aradım.

Dediler ki Cuma restoranın bir köşesinde, arkasını masalara dönmüş, simit gibi yatıyormuş.